Haber Bültenleri

“Doğrusu yok düşün taşın, eğrisi yok fikrin başın” diyerek başlıyoruz haber bültenimize. Bakış açımızı biraz değiştirdiğimiz zaman cidden bu yazı bir haber niteliği taşıyabilir aslında. “Haberin olsun Türkiye!” manşetli bir haber hem de? Medya o kadar geniş bir dünya ki; İki sokak öteye gittiğimizde evin yolunu karıştırma şansımızın ne kadar yüksek olduğunu fark ettiniz mi hiç? Gündüz başka, gece başka görünen caddeler, mahalleler, sokaklar… İzlediğimiz haberlerde bir bakıma öyledir. Gece karanlığından izlediğin haber ile gün ışığı ile izlediğin haber arasında ki beş temel farkı bulun bakalım.

Haber kanallarının tekel olmasına üzülüyor olsam da, artık kaldı mı öyle dişli haberciler? Ki, apaçık görülen yanlışa kafa tutsun? Falanca kanalda bir haber izliyorum, bir kere kumandanın yukarı tuşuna basıyorum başka kanal geliyor, ama aynı haber iki kelime farklıya tekrar görüntüleniyor. Değişen kelimelere takılmayın, zaten eş anlamları kullanılıyor. Halkı, kendi keyiflerine göre haberdar eden bir medya-devlet ilişkisinde, inanabileceğimiz sağlam kaynakların sayısı iki elin parmaklarını bile geçemez. Olayı televizyon haberleriyle ele aldığıma bakmayın, gazetelerde de aynı durum var keza. Peki, böyle bir ortamda haber alışverişi nasıl ve kimler tarafından yapılabilir, sorusu geliyor akla, “kime güveneceğiz?” e haklısınız. Şu ülkede doğruyu söyleyen tek tür topluluk vardır, onunda “halk” olduğuna inanıyorum. Halk, kendi haberini meydana çıkartarak, diğer medya mağduru halkı aydınlatabilir. Sosyal medya denilen hadisenin gücü adına! Yazılı ve görsel basından kat ve kat daha hızlı olan internet yayınlarından takip edebileceğimiz ciddi anlamda objektif olmaya çalışan bir grup habercilerin var olduğuna hala inanıyorum. Onlar, karalanmak isteniyor fakat onları yine halkın kendisi ayakta tutacaktır.

Haber yapmanın da bir adabı olmalı öyle değil mi? Bir siyaset haberi izlerken neden gülebiliyoruz sizce? Bu kadar komik ve saçma bir iktidar-muhalefet sürtüşmesi olursa, bizde güleriz beyler. Açık cevap. Hem de gündemin en önemli haberiymiş gibi, en ön sıraya koyuyorlar haber bandını. İşte bu yüzden haberlerin ilk yarım saatini, saçma bir diziye tercih edebiliyorum. Gelelim dramın dibine dibine vurulan, arkaya da hüzün dolu melodi koyan o haberci sıfatıyla ortalıkta dolaşan “duygu tüccarlarına!” Bakın bu işin genci, yaşlısı olmaz (yaşça ileri olanlar daha çok etkilenir ama), yani de o özellikle, hastalıklarla boğuşan insanların yaşam öykülerini anlatırken, o abartı nedendir? Gözümüzden akan yaş, tamam size para kazandırıyor fakat habercilik bu değil ya. Nedir bu ya?! Umarım öyle haberler yapmak “zorunda” bırakılmam yoksa istifamı koyarım masaya.

Daha bugün rast geldim bir özel kanalda. Atatürk’ün 53 sene önceki belgeseli, Amerikan televizyonuna hazırlanmış ve yayına verilmemiş, sonra aradan o kadar yıl geçiyor adamlar belgeseli ortaya çıkartıyor. Peki, neden çıkartıyor? Ya da, o kadar yıl neden saklıyor? Bak şimdi kilit soru bunlar değil sayın okuyanım; Soru şu: “Kim bu görüntülerin yayınlanmasını istedi?” bu soruyu sorduktan sonra zaten arka arkaya bir ton soru gelecektir. Hani habercilik ilkeleri arasında yer alan 5N-1K soruları gibi. Hepsi bir kenara bu yayınlanan haberin aslı astarı yoktur belki, tamamen kolpalamacadır? Tümü bir kenara, bence bu kadar önemli bir dosyanın yabancı ellerden çıkmasını da geçiyorum, 30 saniyelik bir haber bandı ile mi duyurulur? Oturup, iki saat üzerinde konuşulsun babalar, her boka laf var nasıl olsa.

Habere yorum yapan, haber spikerleri hoşuma gider, o adamın da fikrini almak isterim. Bazıları var bildiğin elektrik direği yutmuş gibi duruyor canlı yayında, haberi sun geç, sun geç nedir bu? Hemen açıklama getireyim çünkü laf sokacakları gördüm oradan. Tamam, her habere sazanca bir şeyler demesini elbette istemeyiz, haber anonsu dışında iki kelam da kendisi etsin, zahmet olur mu? İzleyici ile ne kadar samimi olabilirler ki ama o da var şimdi bak. Zaten sunduğun haberin yarısından çoğu, gerçeği yansıtmıyor, bir nevi bizi kandırıyorsunuz bide üzerine cıvık cıvık davranmanız hiç hoş olmaz tabi. Tamam ya. Metin Uca’nın haber sunuş şeklini sever miydiniz?

Dünyada özellikle ülkemizde ne oluyor bitiyor takip etmemiz şart. Haber sadece televizyon ekranlarında, gazete sayfalarında, internet sitelerinde değil; Haber biziz gençler. Haberleri takip etmek yaşça ileri bireylerin hobisi değildir. Baksana örneğe: Koca Kafalar Haber Bülteni mi ne vardı, hala devam ediyordur o, ben yakalayamıyorum o ayrı. O bülten, çocuklar için önem taşıyor bence, mizahla beraber nelerin içinde olduklarını az çok kestirmelerini sağlıyor. Ergin insanlar içinse, zaten bir haber bülteninin, son haber bandı hariç hep siyaset ve hüzünlü haberlerden ibaret. O sıkıcı haberlerden önce insanların yüzünü güldürmeye yarıyor zannımca.

İki farklı holdingin kanallarında izlediğin haberlerin farklı olması olağandır. O normalde, biz hangisine inanmalıyız? Yani, hangisi daha az yalan içeriyor? O da sana kalmış bir sır olsun yüce insan. Haber izle, haberin olsun. Sloganla mı bitirmiş oldum ki? Bir de, "Sanattan geçen yolu kesmişler".